Evvel zaman içinde... > UINMOLEN (Soğanli Değirmen)

14 Mayıs 1948`de ülkedeki Musevi topluluğunu ve ülke dışındaki Siyonist hareketi temsil eden Ulusal Konsey üyelerince imzalanan İsrail Devletinin Kuruluş Beyannamesi ulusun akidesini oluşturmaktadır. Bu beyanname dahilinde İsrail`in yeniden doğuşunun tarihi gereklilikleri, peygamberler tarafından da öngörüldüğü üzere özgürlük, adalet ve barı

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Çeviri ve Uyarlama: COYA DELEVİ

Size bugün, yaşam kurtaran bir soğanın öyküsünü anlatmak istiyorum. Bu, belki de bir lale soğanıydı, kimbilir?...Hollanda da, Delft adında küçük bir kent vardır. Burası, bütün dünyada, mavi-beyaz porselenleriyla ünlenmiştir. Belki de, bir yerlerde bunlardan görmüşsünüzdür...Çocukluğumda, evimizdeki Delft ürünü bir nalını, hep hayranlıkla seyrederdim. Özellikle, değirmen motiflerindeki o güzelim mavi rengi...Bu, öyle bir mavi ki, senelerdir sırrı çözülemedi, taklit edilemedi.
Her neyse...Bilirsiniz, Hollanda, sayısız  değirmenlerin ülkesidir. Ve, Delft’te, o değirmenlerin birinde, Yahudi bir genç çift yaşarmış...Aslında, Yahudi değirmenciye pek rastlanmaz ya, neyse!..Ama, bu genç karı-koca, çok özel bir un öğütüyormuş: Hamursuz unu...Kadının adı Bilha, eşininki de, Bilhu’ymuş. Gün boyunca değirmen kanatlarının dönmesi onları pek mutlu edermiş...Yıl içinde hazırladıkları unu, önemli bir Yahudi Bayramı olan, PESAH öncesinde satarlarmış...Hem de, akın, akın gelen alıcılara...Senenin geri kalanı, değirmen pek tenha olduğundan, çalışmıyor gibi görünürmüş...
Tam yanıbaşlarında, normal un üreten başka bir değirmen varmış. Yan Van Dodevogel adındaki sahibi, kocaman ,kıllı kulaklı, patlıcan burunlu, çirkin, hatta korkunç yüzlü bir adammış. Delft’li çocuklar, ondan bayağı ürkerlermiş. Galiba, adamın yüreğindeki kötülük yüzüne de vurmuştu!...Çünkü o, Bilha ile Bilhu’nun mutluluğunu kıskanır dururmuş. Ve, bir gün, daha fazla dayanamayıp, Jandarma’ya gitmiş, komşularını şikayet etmiş:
“Bunlar,” demiş,” aylarca çalışmadıkları halde, benden daha çok para kazanıyorlar. Daha dün, Pazar yerinde, Bilha’nın beş tane ringa balığı aldığını gördüm. Hangi parayla!?..”
Gerçekten, Bilha’nın çöplerini kontrol eden jandarmalar, beş ringa balığı kılçığı bulmuş, ve Bilhu’yu cezalandırmışlar. Nedeni neymiş, biliyormusunuz? Aşırı savurganlık yapmak!..Bu nasıl bir cezaymış, ben de anlayamadım!..
Bir müddet sonra, genç çiftin ikizleri olmuş. Van Dodevogel, hırsından, ölmek üzereymiş!.O denli kıskanmış ki, kulaklarındaki kılların, nerdeyse hepsini yolmuş!..Yolmakla kalsa iyi, o, Yahudi komşularını şikayet için, gene Jandarmaya gitmiş.
“Bu Yahudi değirmenciler her şeyi ters yapıyor” demiş. “Pazar günü yerine, Cumartesileri dinleniyorlar. Dua ettikleri zaman başlarını açmıyorlar. Hollanda’ca değilde, anlaşılmaz bir dille konuşuyorlar. Kesinlikle bunlar casus olmalı. Dün gece, değirmen kanatlarını beş kez sağa, altı kez de, sola döndürdüler. Evet, evet bunlar casus..”
Doğal olarak, Bilhu, yeniden tutuklanıp, yargılanmak üzere karanlık bir zindana atılmış. Sevgili eşi, telleri kopmuş bir keman yollamış Bilhu!ya, yalnızca iki teli olan bir çalgı...Zavallı Bilha’cık ne yapsın? Kemanı tamir ettirecek Guldenleri (Hollanda parası) bulamamış. Gene de bu kırık keman, Bilhu’yu neşelendirmeye yetmiş, ve o iki teli tıngırdatıp, umutla şarkı söylemeye başlamış:
“Boi...Boi...Boi...Spil Fiddel mein (çal kemanım çal)...Boi...Boi...”
O sırada oralardan geçmekte olan Van Dodegel’in bu şen notaları duyduğunu söylememe, sanırım gerek yok!.. Evet, kıskanç adam  oraya,  hem de, üç tane  köprüden geçip gelmiş.
Tahmin edebileceğiniz gibi, gene Jandarmaya gitmiş. Bu kez öfkesi o kadar büyükmüş ki, kulaklarında yolunacak tek kıl bile bırakmamış!...
“Tutuklu Bilhu’ya ayrıcalık tanıyorsunuz!” diyerek jandarmaları suçlamış. ”Eğer elinden, kemanını almazsanız, sizleri Kraliçe Wilhelmina’ya şikayet edeceğim”, tehdidini de eklemiş. Galiba, jandarmalar, bu tehditten ürkmüşler, ve anında, genç Bilhu’nun kemanını almışlar...Almakla kalsalar iyi de, zavallıyı ufacık, kapkaranlık bir hücreye kapatmışlar...
Tabii Bilha ve ikizleri bu duruma çok üzülmüşler. Ama, çok şükür, onların iyi kalpli komşuları da varmış. Onlardan biri, Herr Roosendaal, Bilha’ya bir lale soğanı vermiş. Adamın söylediğine göre, bu bildiğimiz alelade soğanlardan değilmiş, sihirli bir soğanmış...Tüm kapıları açarmış...
Binbir zorlukla Bilha, bu değerli soğanı kocasına ulaştırmış. Tabii bunun için, elindeki son Guldenlerini, yardım!! etmesi için, şef gardiyana vermiş. Genç kadının üzüntüsü karşısında, her nasılsa adamın kalbi yumuşamış. Küçücük bir saksıya toprak doldurup, Bilhu’ya  vermiş, hem de Bilha’nın sözlerini nakletmeyi ihmal etmeden...”Karınız böyle dedi: bu soğanı sevgili eşime verin. Yasak olan çiçek yerine bunu alsın.” Bilhu soğanı ekmiş. Onu, su bulamadığı için, gözyaşlarıyla sulamış....
Van Dodevogel pek mutluymuş. Nasıl olmasın ki? Genç Yahudilerin değirmeni, çoktandır dönmez olmuş, çalışmıyormuş...Bu arada PESAH ta yaklaşmaktaymış... Ne yazık ki, Bilha, un yapmak için tahıl alamamıştı. Çünkü, anımsayacağınız gibi, son parasını da gardiyana vermişti. İkizleri, yırtık, pırtık elbiselerle dolaşıyormuş...Derken, Bilhu’nun hücresinde, yeniden şarkı söylemeye başladığı söylentileri dolaşmaya başlamış kentte...Bu söylentilerin tabii aslı da varmış...:
“Boi...Boi...Kemanım yok ama, günden, güne büyüyen bir soğanım var...Boi...Boi...”
Ve, olanlar olmuş!...Bunu duyan Van Dodevogel, anında hapishaneye koşmak istemiş. Ha! Bu arada, şunu da belirtelim. Kış ortasındaymışlar, ve Hollanda da kışlar çok zorlu geçer, her taraf donarmış. Hani hapishaneye giden o üç tane köprü var ya, eh!, doğal olarak, onlar da buz tutmuş...Sizin anlayacağınız, kötü kalpli Van Dodevogel koşarken, buzda kayıvermiş ve kemiklerini kırmış...
Gerçekten  de Bilhu’nun soğanı sihirliymiş...Baksanıza!, kötü yürekli biri, onu bile kıskandığına göre...Ama bana sorarsanız, kıskançlık ve öfke cidden zararlı duygular, ve Tanrı, bizleri bu gibi insanlardan korusun. Bu arada, bütün bu olaylar kıraliçe Wilhelmina’nın kulağına gitmiş. Anında, genç Bilhu’yu serbest bıraktırmış. Bununla da yetinmeyip, kendi bütçesinden tahıl aldırıp, adamlarıyla Yahudi değirmenciye yollamış. Değirmenin kanatları yeniden dönmeye başlamış, ve PESAH için hamursuz ununu hazırlamış.
Yolunuz Delft kentine düşerse, o değirmeni arayın, kolaylıkla bulabilirsiniz. Durmadan kanatları gökyüzünde daireler çiziyor. Oranın yerlileri ona, “UINMOLEN” der...Yani, Soğanlı Değirmen...
   
Kaynak:  Contes Juifs
Noémi Sinclair-Kharbine